Bundan yaklaşık 6 ay önce okuduğum bir makale, iş dünyasına bakış açıma bambaşka bir boyut kattı. Detaylara girmeden önce başlıktaki soruya cevap alalım, sizce en pahalı borçlanma türü hangisi?
Evet, bekliyorum…
Benden kolay kolay kurtulamazsınız, cevabınızı alayım lütfen :)
Eğer siz de benim gibi iş hayatında uzun bir süredir yer alıyorsanız, ilk vereceğiniz cevap muhtemelen Amerikan Doları üzerinden borçlanma, kısa vadeli borçlanma benzeri finansal borçlanma türleri ile ilgiliydi…
Oysa ki, Türkiye de dahil olmak üzere dünyada finansal borçlanmanın maliyeti gün geçtikçe düşüyor. (bknz. https://www.bain.com/insights/strategy-in-age-of-superabundant-capital-hbr/)
O zaman insan sermayesine bakalım. Yetenek bulmak her geçen gün zorlaşıyor değil mi? Değil!
2020 yılında dünyada ilk kez 5 jenerasyon bir arada çalışacak. İnsan ömrünün uzaması ve nüfusunun 7 milyarı geçmesi ile birlikte hem nicelik hem de niteliksel olarak insangücünde ciddi bir artış söz konusu. (https://www.fastcompany.com/90302569/there-are-now-5-generations-in-the-workforce-can-they-work-together)
Ya teknolojik yatırım? Baş döndürücü gelişmelerin yaşandığı teknoloji dünyasına ayak uydurmak neredeyse imkansız. Fakat şöyle de bir durum da var: Teknoloji geliştikçe, bu işle uğraşan insan / şirket sayısı arttıkça, teknoloji paylaşımı da bir o kadar artıyor. 1990’ların sonunda bir internet sitesi açmanın zaman ve parasal maliyeti ile bugünkü maliyetleri karşılaştırmak abesle iştigal. Açık kaynak yazılımlar sayesinde teknolojiye hızlı ve ucuz bir şekilde erişmek mümkün… (https://www.weforum.org/agenda/2015/10/why-is-tech-getting-cheaper/)
Madem bunların hiçbir tanesi değil, sorunun cevabı nedir? Gelin, Google’a soralım, ne dersiniz?
Ama anladığınız anlamda değil, Google’ın yaptığı bir çalışma üzerinden cevabı bulmaya çalışalım.
2012 yılında Google, bünyesindeki yüzlerce ekip arasından neden bazı takımların son derece başarılı bazılarının da son derece başarısız olduğuna kafayı takıyor ve ‘Project Aristotle’ adı altında bir inisiyatife girişiyor. (detaylı incelemek için: https://rework.withgoogle.com/print/guides/5721312655835136/)
Ciddi bir araştırma sürecinden geçtikten ve takımları oluşturan bireylerin özelliklerini (dışa / içe dönüklük, eğitim geçmişi, ofis dışında iletişimleri, kadın / erkek oranı vb) inceledikten sonra herhangi bir bağlantı (pattern) bulamıyor. Projenin sorumluluğunu yürüten Abeer Dubey’in sözleriyle: ‘Yıllardır takım çalışması üzerine yapılan çalışmaların doğruluğunu kimse test etmemiş gibi görünüyordu. Anlaşılan, başarıya nasıl ulaşırız?’ın cevabı ‘Kim?’ sorusuyla yanıtlanacak gibi durmuyordu.’
Bunun üzerine araştırma ekibi, odağını bireysel özelliklerden grup normlarına kaydırdı.
Açıl parantez açıl, grup normunun ne demek olduğunu kısaca açıklayalım; grup normu, takımlar arasında yazılı olmayan davranış kuralları, gelenekler, iş yapış biçimleri, alışkanlıklar demek, kapan parantez kapan.
Grup normları incelenmeye başlandığında nihayet bazı bağlantılar kurmaya başladı Google ekibi. En sonunda, 5 en önemli normu listelemeyi başardılar. Önem sırasına göre:
1- Psikolojik olarak güvende hissetmek. (Türkçe literatüre ‘Psikolojik Rahatlık Algısı olarak geçmiş, yanıltıcı olduğunu düşünüyorum. Orijinal terimin adı: Psychological Safety)
2- Karşılıklı olarak güvenilebilirlik (Dependability)
3- Hedeflerde ve iş yapış biçimlerinde netlik (Structure & Clarity)
4- Anlamlandırılabilir bir iş (Meaning)
5- Yaratılan etki (Impact)
Yerimiz dar olduğuna göre, en önemli unsura bakalım, ne dersiniz? Yani Psikolojik olarak güvende hissetmek.
Psikolojik güvenin tanımı, iş dünyasındaki profesyonellerin risk almaktan çekinmedikleri, kendi gibi davrandıkları, fikirlerini rahatça söyleyebildikleri, pozitif bir şekilde çatışabildikleri ve ‘hata yaparsam aleyhime kullanılır, en iyisi susayım’ demedikleri bir ortamın var olması ile açıklanabilir en yalın haliyle…
Bu olguya sahip takımlar ve şirketler, performans kültürü ile birlikte uzun vadeli başarılar elde edebiliyorlar. Eğer performans kültürü yoksa, o zaman psikolojik olarak güvende hissetmenin tek başına bir anlamı bulunmuyor. (Eski çalıştığınız aile şirketinde 43 yıldır çalışan ama ne iş yaptığını bilmediğiniz Ahmet abi vardı ya, sene sonu aynı ikramiyeyi alırdınız ya hani, o günleri hatırlayın!)
Psikolojik olarak güvende hissetmediğiniz ve performans kültürünün olmadığı yerler ise, devlet dairesi gibi işliyor. Ama esas sorun burada değil, psikolojik güvenliğin düşük, performans baskısının yüksek olduğu şirketlerde!
Son zamanlarda VW’de ve Boeing’de yaşananları takip ettiniz mi? Dieselgate ve 737 MAX (https://www.bbc.com/news/business-51058929) sizin için ne ifade ediyor?
Performans baskısı altında yapılan ayıplı ürünler / etik olmayan davranışların gerçek maliyetini hesaplamak pek mümkün olmasa da, ‘Dieselgate’ skandalının VW’ye maliyetinin 30 milyar ABD Dolarına ulaştığı söyleniyor. (https://www.reuters.com/article/legal-uk-volkswagen-emissions/vws-dieselgate-bill-hits-30-bln-after-another-charge-idUSKCN1C4271)
Bu maliyetin sebebi yetersiz teknolojik yatırım mı? Yoksa yeteri kadar güçlü olmayan bir finansal sermaye yapısından dolayı mı şirket 30 milyar ABD Doları zararla karşı karşıya? Belki de doğru insanları işe almadıkları için şirketin başına bunlar gelmiştir, ne dersiniz? (Hikayenin içyüzünü okumak için: https://www.psychologytoday.com/us/blog/the-fearless-organization/201901/fearing-the-truth)
İşin gerçeği şu: mevzu bahis şirketler ve ülkemizdeki bir çok şirket ‘Psikolojik Sermayelerine’ yeterli yatırımı yapmadıkları için borçlanmak zorunda kalıyorlar. Yani misyon, vizyon, değerler ve yetkinliklerinde en güzel cümlelerle ne kadar harika bir şirket kültürünün olduğundan bahsederken, iş yapış biçimlerinde 180 derece tersi davranışlar ve alışkanlıklara rastlanıyor ve buna sebep olan yöneticiler sırf kısa dönem performansları iyi diye ödüllendiriliyorlar!
İşte biz buna kültürel borçlanma diyoruz ve artık biliyoruz ki, iş dünyasındaki en pahalı borçlanma türü bu…
2010’lu yıllar, şirketlere en iyi yetenekleri alma çabasıyla geçti. 2020’ler, bu yeteneklerin nasıl birbirleriyle etkin ve sürdürülebilir bir şekilde çalışabileceklerini bulma çabası ile geçecek.
Psikolojik sermayesine yatırım yapan şirketler, performans kültürünün de desteği ile başarılı olacak, bu yatırımı yapmayanlar ise, büyük borçlar altına girdikleri için varlıklarını sürdürmekte çok zorlanacaklar.
Kültürel borçlanmaya girmeden, şirketinizin psikolojik sermayesini güçlendirmek için siz ne yapıyorsunuz?
Esenlikle kalın.
Can Papuççuoğlu
Kurucu & CEO
The experience agency
Comments